3 Haziran 2012 Pazar

Bir Film - Sevmek Zamanı


---" Sevmek Zamanı 1965 yapımı bir Metin Erksan filmi. O yıllarda senede bir, hatta iki film çeken Metin Erksan, aynı zamanda “Susuz Yaz”, “Şeytan” ve “Kuyu” gibi önemli filmlerin de yönetmenliğini yapmıştır. İstanbul Üniversitesi’nde sanat tarihi eğitimi alan Erksan, o dönemde “Kemal Tahir’in yanında diğer yazarlar kese kâğıdı kalır.” sözüyle tartışmalara yol açmıştır. Filme dönersek, filmin başrollerinde Müşfik Kenter (Boyacı Halil) ve Sema Özcan (Meral İlter) bulunuyor. Müziklerde ise Türk sinemasında 100’den fazla filmde müzikleriyle yer alan Metin Bükey’in imzası var.



Sevmek Zamanı bir garip aşk hikâyesini anlatıyor. Aşk ki, insana değil de nesneye duyulan bir aşk. Bir boyacı… Bir gün çalıştığı köşkün üst katında bir resim görür ve o günden sonra her gün aynı odaya gelir, koyar bir plak, yakar bir sigara, oturur resmin karşısına, bakar efkârlı efkârlı… İşte aşk!




Boyacı Halil’in âşık olduğu resimdeki kişiye ulaşmak gibi bir gayesi yoktur oysa, o sadece kendi içinde büyüttüğü aşkını yaşamak istemektedir. Mutludur. Çünkü onun aşkında iki kişiye gerek yoktur, bir resim bir de kendisi yeterlidir, bu aşkı ömür boyu yaşaması için. Halil’in hayatının anlamı sigarasını yakıp o resmi izlemesidir. Resim ona hep sevgiyle, hep aynı aşkla bakmaktadır. 




Ancak bir gün resimdeki Meral çıkagelir, Halil’in kendi resmine derin derin baktığını görür. Halil’in onu çok sevdiğini düşünür ve onun aşkına karşılık vermeye karar verir. Halil ise korkar, onun kendisini, resmi gibi sevemeyeceğini, duygularını inciteceğini düşünür. Halil’e göre “Aşkı tüketen âşıklardır”. Aşkını tüketmek istemez Halil, bu yüzden Meral’den uzak durmak ister. Israrla aynı şeyi söyler ona “Ben sana değil resmine aşığım”. Meral’le yakınlaşıp kendi dünyasında kurduğu aşka onun engel olmasını istemez, adeta korkar Meral’den. Bu korku onun sevdiği şeye ebediyen sahip olabilmesi için çekilen bir korkudur.




Bir de Meral’in eski sevgilisi Başar vardır karede. Meral’i bırakmak istemez, resme olan aşkın saçmalığını ona göstermeye çalışır. Meral ise: “Asıl aşk Halil’in yaşadığıdır” der. Daha sonrasında Meral-Halil-Başar üçgeninde ilerler film. Bazen filmler mutlu sonla bitmesin istenir, işte bu filmde de izleyici o hissiyatı yaşar. “Klâsik Türk filmi” klişesinden belki de mutsuz sonla kurtulur Erksan. Zaten bu filmde önemli olan son veya başlangıç değil, süreçtir.




Öte yandan film özenle çekilmiş binlerce fotoğrafın birleştirilmiş hâli gibidir. Büyükada manzarası da fotoğraflara eşlik eder. Kamera açısı ve mekânlar ince ince ayarlanmış, sanki fotoğraf için hep doğru an yakalanmıştır. Büyükada manzaralı sahneler, iskele görüntüleri izleyiciye ince bir haz verir. Halil’in âşık olduğu resmi sırtında taşıdığı sahneler, Halil ve Meral’in aşk üstüne diyalogları, filmin sonundaki (Halil, resim ve Halil’in gelinlik giydirdiği cansız mankenin de bulunduğu) kayık sahnesi ve özellikle de kayıkta Halil’in resme bakışları görülmeye değerdir. O dönemdeki komedi filmlerinden biri olmadığından, adını yeteri kadar duyuramamış olsa da, Sevmek Zamanı Türk sinemasının en önemli eserlerinden biridir.




Her filmi için aynı şey söylenemez belki ama bu filmle Metin Erksan’ın Ingrid Bergman, Andrei Tarkovski veya Jean-Luc Godard’dan bir eksiği yoktur. Bu filmi izleyince 1960’lardan sonra sanki Türk sineması ilerlememiş de gerilemiş gibi gelir insana.

Metin Erksan: “Sizin yaşadığınız gibi olmaz aşk.” der filmiyle. O dönemdeki filmiyle bu mesajı veren Erksan acaba günümüzdeki aşklara ve âşıklara ne derdi? "---



Üçüncü Mevki adlı edebiyat dergisinin geçen sayısında yayınlanan kısa yazımdı bu.


Ve filmden birkaç kare...




-İyi ama ben sana değil ki senin resmine aşığım...


-Ve bu tamamen resmin ile benim aramda bir şey




Ve işte son





Fatih DERE

12 Mayıs 2012 Cumartesi

...ile izlenilecek filmler

Sevgili ile izlenilecek film: Chung Hing sam lam (Chungking Express) (1994)

(Wong Kar Wai - Brigitte Lin, Takeshi Kaneshiro and Tony Leung Chiu Wai)







Arkadaşlar ile izlenilecek film: Lars and the Real Girl  (2007)

(Craig Gillespie - Ryan Gosling, Emily Mortimer and Paul Schneider)



Aile ile izlenilecek film: Khane-ye doust kodjast? (Where's the Friends Home) (1987)

(Abbas Kiarostami - Babek Ahmed Poor, Ahmed Ahmed Poor and Kheda Barech Defai)

Yalnız izlenilecek film: Take Shelter (2011)


Jeff Nichols - Michael Shannon, Jessica Chastain and Shea Whigham



29 Nisan 2012 Pazar

Bir Film - Fa yeung nin wa (In the Mood for Love)


In the Mood for Love ya da orijinal adıyla “Fa yeung nin wa” 2000 yapımı bir Wong Kar Wai filmi. Hong Kong’ lu yönetmenin filminin başrollerinde Tony Leung Chiu Wai, Maggie Cheung ve Ping Lam Siu yer alıyor.
In the Mood For Love, Chungking Express'le (Chung Hing sam lam) adını duyurup tarzını ortaya koyan Wong Kar Wai’nin ismini kariyerinin zirvesine taşıyan filmdir. Yönetmenin daha sonra çektiği “2046” filmi bu filmin devamı olarak sayılır. Filmin bir sahnesinde bu filme bir gönderme olarak “2046” numaralı bir otel odası kullanılmaktadır. Wong Kar Wai tarzı yine çok belirgindir, filmden herhangi bir beş dakika izlendiğinde filmin bir Wong Kar Wai filmi olduğu anlaşılabilir. Chungking Express’te de olduğu gibi yine dar mekanlar, kırmızı ve mavi tonlar ve gölgeler hakimdir filmin sahnelerinde.

 
Film bir olmazın olamayışını anlatır. Bayan Chan ve Bay Chow’un aralarındaki var olan ama yaşanamayan bir aşkı… Bayan Chan ve Bay Chan komşudur. İkisinin de eşi çoğunlukla evde olmaz, birisi sürekli iş gezisinedir, diğeri de geç saate kadar çalışmaktadır güya. İkisine de eşleri sorulduğunda hep yakında gelecek cevabını verirler. Bayan Chan ve Bay Chow’un eşlerinin yanlarında olmaması ikisi arasında bir yakınlaşmaya yol açar. Beraber yemek yemeye, beraber vakit geçirmeye başlarlar.


Daha sonra beraber oldukları bir yemek sırasında Bayan Chan Bay Chow'un kıravatını görür görmez tanır, aynı şekilde Bay Chow da Bayan Chan'in çantasını. Tanımalarının sebebi ise ikisinin de eşlerinde aynı kıravat ve çantadan olması. Sonrasindaki birkaç kısa konuşmadan sonra anlaşılır ki, Bayan Chan ve Bay Chow aldatılmaktadır ve muhtemelen Bayan Chan'in eşi Bay Chow'un eşiyle birliktedir. 


Aldatıldıklarını anladıktan sonra beraber daha çok vakit geçirmeye başlarlar. Ancak hep bir hüzün vardır aralarında. Gergin ve kaçamak bakışlarla süzerler birbirlerini. Yönetmen karakterlerin içinde bulunduğu bu durumu çok iyi yansıtır. Bayan Chan ve Bay Chow sürekli beraberdirler ancak aralarındaki aşkı bir türlü kabullenemezler. Birbirlerine hep kendilerini aldatan eşlerini kast ederek "biz onlar gibi olmayalım" derler.


Ne aldatabilirler eşlerini ne de aralarındaki çekime engel olabilirler. O kadar ki birbirlerine dokunmaya korkarlar. İkisi de bu duruma çok üzülmektedir ama aldatamazlar işte...


Film bir aşkı anlatır ama yinede derinden üzer izleyiciyi. "Vicdan" duygusunu sergiler Wong Kar Wai filminde, adeta günümüzün toplumunu utandırır. Karakterlerdeki estetik de hemen göze çarpar. Özellikle Bayan Chan karakteri çok zarif, narin ve hanımefendi olarak yansıtılmıştır yönetmen tarafından. Geçişlerdeki Wong Kar Wai'nin her zaman sevdiği yavaş çekimler filmdeki melankolik havayı daha iyi yansıtır. Çoğunlukla benzer açıdan çekilmiştir sahneler, yakın çekimlerdeki usta oyunculuklar ve yüz ifadeleri ise unutulmaz cinsten. Sinemanın eğlenme, hoş vakit geçirme aracı değil de estetik bir sanat olduğunu gösterir Wong Kar Wai adeta.


Müzigi iyi kullanmasını her zaman seven ve becerebilen Wong Kar Wai'nin filminin müziklerinde Kieslowski'nin "A Short Film About Love" filminin de müziklerini yapmış olan Mike Galasso'nun ve de Shigeru Umebayashi'nin imzası vardır. Shigeru Umebayashi'den "Yumenji's Theme" ise filmin çeşitli sahnelerinde ve geçişlerinde defalarca kez kullanılmıştır. İşte o ezgi..

Aşağıdaki karede ise sırrını yani aşkını herhangi birine söylemek yerine bir duvara anlatan Bay Chow...


Filmle alakası olmasa da ufak bir benzetme yapılabilir belki. Ne kadar görse o kadar fazla görmemiş haline gelen insanların olduğu bir toplumdayız. Sanal paylaşımlarda "yer bildirme" adeti çıktığından beri, yer bildirme isteği gezme, bir yerlerde bulunma isteğinden daha fazla arzulanır hale gelmiş durumda. Özenti potansiyelini gitgide arttıran insanların olduğu çağımızda, bu film gizli yaşanan hayatları göstermesiyle de bir ders niteliği de taşıyor.


----





26 Mart 2012 Pazartesi

Üçüncü Mevki

"Üçüncü Mevki" adlı edebiyat fanzininin 2. sayısında "Sevmek Zamanı" adlı film ile ilgili düşüncelerimi yazdığım değerlendirmem yayınlandı.

Teşekkürler




-------------------------------

Sevmek Zamanı bir garip aşk hikâyesini anlatır. Aşk ki,  insana değil de nesneye duyulan bir aşk. Bir boyacı… Bir gün çalıştığı köşkün üst katında bir resim görür ve o günden sonra her gün aynı odaya gelir, koyar bir plak, yakar bir sigara, oturur resmin karşısına, bakar efkârlı efkârlı… İşte aşk!
------------------------------
Yazının devamı tabiki Üçüncü Mevki' de

Üçüncü Mevki'ye ulaşılabilinecek yerlerden bazıları;

Üçüncü Mevki’ye ulaşabileceğiniz yerler:
İstanbul (Beyoğlu) - Mephisto
İstanbul (Kadıköy) - Mephisto
Ankara (Kızılay) - İmge Kitabevi
Konya - Endülüs Kitap Kafe
Konya - Hüner Kitabevi (Rampalı Çarşı en alt kat)
Konya - Çizgi Kitabevi
Konya - Üsküdar Çay Evi
Eskişehir - Adımlar Kitabevi
İzmir - Yakın Kitabevi
Bursa - Seriyye Kitabevi
 

Üçüncü Mevki ile ilgili detaylı bilgi için: http://www.facebook.com/ucuncumevki

Film bu linkten izlenilebilir: http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/67465/sevmek-zamani-musfik-kenter-1965-85-dk

2 Mart 2012 Cuma

...ile izlenilecek filmler


Sevgili ile izlenilecek film: Take This Waltz (2011) 

 (Sarah Polley  -  Michelle WilliamsSeth Rogen and Sarah Silverman)


imdb linki: http://www.imdb.com/title/tt1592281/


Arkadaşlar ile izlenilecek film: Melancholia (2011)

( Lars von Trier -  Kirsten DunstCharlotte Gainsbourg and Kiefer Sutherland )




Aile ile izlenilecek film: To Kill a Mockingbird (1962)

 (Robert Mulligan Gregory PeckJohn Megna and Frank Overton)



"Yalnız" izlenilecek film: Vozvrashchenie (The Return) (2003)

 (Andrei Zvyagintsev - Vladimir GarinVanya Dobronravov and Konstantin Lavronenko)



23 Şubat 2012 Perşembe

Trois couleurs: Rouge


Three Colours: RED


Trois couleurs: Rouge (Three Colours: Red) (1994) Polonyalı yönetmen Krzysztof Kieslowski' nin Three colours üçlemesinin son filmidir. 1941 Varşova doğumlu Kieslowski, son filmini bitirdikten iki sene sonra 1996' da yine doğduğu şehirde hayatını kaybetmiştir. Andrzej Wajda, Roman Polanski, Krzyzstof Zanussi ve Jerzy Skolimowski gibi yönetmenlerinde okuduğu Lodz film okuluna başvurduğu 3. yılda kabul edilmiş ve 1969' da bu okuldan mezun olmuştur. Üçlemesinin dışında on bölümden oluşan "Dekalog" serisi ve La double vie de Véroniqu' de son dönemlerindeki diğer önemli eserleridir.

Kieslowski fransız bayrağının renklerinden (mavi, beyaz, kırmızı) esinlendiği üçlemesinin her bir filminde farklı bir temayı ele alıyor. Rouge (Red-kırmızı) kardeşlikle, bleu (Blue-mavi) özgürlükle ve blanc (White-beyaz) da eşitlikle özdeşleştirilmiş. Üçlemenin her filmi ayrı ayrı sıra gözetmeksizin de izlenebilir. Üçlemenin son halkası olan Red' in başrollerinde Irène Jacob, Jean-Louis Trintignant ve Frédérique Feder bulunuyor. 

Filminin ismine Rouge demiş Kieslowski, ancak önce ismi seçip sonra filmi oluşturmuş sanki; kapakta olduğu gibi birçok karede kırmızı hakimiyetini görmek mümkün. Kırmızının hakkını vererek çekilmiş sahneler.


Kieslowski filmin ismini kırmızı yaparak izleyicinin de kırmızı algısını açıyor, sanki seyirciye filmin isminin kırmızı olduğunu bil öyle izle diyor. Film de üç ana karakter var, Veronica, Auguste ve emekli yargıç.
Film Veronica (Irène Jacob) karakterinin etrafında dönüyor. Sevgilisinde uzakta bir şehirde modellik yapan Veronica yolda arabasıyla emekli bir yargıcın köpeğine çarpıyor ve bu vasıtayla yargıçla (Jean-Louis Trintignant) tanışıyor. Velentine naif, içinde daima iyilik olan, aşkını arayan genç bir bayan; onu yargıca götüren de içindeki bu iyilik zaten.


Emekli yargıç ise sürekli çevresini gözetleyen ve dinleyen, yaşlı, huysuz, kendi dünyasında yaşayan bir adam.  Gözetlediği kişiler arasında  Velentine gibi yakınında oturan genç yargıç Auguste (Jean-Pierre Lorit) da var. Yaşlı yargıç genç yargıcı takip edip dinledikçe onun kendisininkine çok benzer bir kaderi yaşayan bir adam olduğunu anlıyor.
Auguste da kendisi gibi sevdiği kadın tarafından aldatılmış bir adam. Yargıç olmak için girdiği sınava giderken kitabını düşürüyor ve o esnada bir sayfa açılıyor; tıpkı emekli yargıcın gençliğinde yaşadığı benzer bir olay gibi o sayfada okudukları aynı gün sınavını geçmesine yardımcı oluyor. Bu yine Kieslowski' nin tesadüflerinden bir tanesi. Tesadüfün tesadüf olmadığına işaret ediyor yönetmen. Yine kaderci bir anlayışla devam ediyor hikaye. Aslında olayların farklı zamanlarda ve farklı yerlerde tekrar etmesi Kieslowski' nin sinemasında sıkça kullandığı bir yapı.

Film başlangıcından itibaren iki ayrı hikaye gibi devam ediyor, birisi  Velentine' in diğeri Auguste' nin hikayesi. Emekli yargıç zor ve uzun mesafeli bir beraberlik yaşayan Veronica ve aldatılan genç yargıç Auguste' nin kaderlerini birleştirmek gibi bir misyon üsleniyor kendine. Bu amaçla izlemeye ve dinlemeye devam ediyor Auguste ve çevresini.


Velentine ve emekli yargıcın her sohbetinde  Velentine, adeta kendi iç dünyasında bir yolculuğa çıkıyor ve geçmişini, bugününü ve geleceğini düşünüyor. Yargıcın içinde bulunduğu hayat ise çok güzel yansıtılmış. Yargıcın evinde geçen birçok sahnede kamera tıpkı bir izleyen gibi yavaşça süzülerek giriyor içeri. Amaç sanki bir sahne çekmek değil de süregelen bir hayata dâhil olmak.Yargıç yakınındaki gözetlediği hayatların yapmacıklığından bıkmış, insanların kötülüğü karşısında Veronica' nın iyiliğinin dünyaya fazla geldiğini düşünüyor adeta. Onun mutluluğu için elinden geleni yapmaya hazır, ve yapıyor da.

Usta yönetmen film boyunca her zamanki gibi gereksiz diyaloglardan kaçınıyor, kendi deyimiyle Amerikalı tavırlarını zaten sevmiyor. Tüm insanlığın bencilliğini ve kötü yönlerini ortaya koyuyor bu filmde ve üçlemenin diğer filmlerinde.  Velentine ise her zaman iyi ve saf; yaşlı kadının şişeyi çöpe atma sahnesinde de bu çok belirgin.  

Üçlemenin ortak sembolü aslında bu sahne. Aynı yaşlı kadın şişeyi çöp tenekesine atmaya çalışıyor. White' daki kadın yaşlı kadını görür ve alaycı bir gülümsemeyle yoluna devam eder, kötülüğü hisseder orda seyirci, Blue'daki kadın yaşlı kadını görmez veya görmezden gelir, kendi yoluna devam eder hiç birşey yokmuşçasına, Red' de ise  Velentine yaşlı kadına yardım eder ve nihayet şişeyi beraber çöp tenekesine atarlar. Red' in kardeşliği simgelediği düşünülürse, Kieslowski'nin burda insanlığa kardeşlik öğüdünü verdiği anlaşılabilir.


Stili ile Tarkovski'yi de anımsatan "klas" yönetmen Kieslowski hayatını yitirmeden önce onun adına bir belgesel çekilmiştir. Bu belgeselde hayatına ilişkin birçok detay olmasının yanısıra Amerika' yı neden sevmediğine dair sorulan bir soruya kendisinin verdiği yanıt benim en çok dikkatimi çeken nokta olmuştur. 

-Amerika hakkında sevmediğim şey; yüksek derecede kişisel tatminle karışık boş laf peşinde koşulması. Amerikalı menajerime nasılsın desem bana “son derece iyiyim” (extremely well!) yanıtını verir. “Okey” ya da “iyi” değildir; “son derece iyi” olmalıdır. Ben “son derece iyi” değilim, ben hiç de “iyi” değilim. İngilizce bir deyim kullanmak gerekirse “I’ m so so”.
-----


19 Şubat 2012 Pazar

...ile izlenilecek filmler

Sevgili ile izlenilecek film: The Reader (2008) 

 (Stephen Daldry - Kate Winslet, Ralph Fiennes and Bruno Ganz)


imdb linki: http://www.imdb.com/title/tt0976051/ 


Arkadaşlar ile izlenilecek film: Jodaeiye Nader az Simin 
(A Seperation)(2011)  

(Asghar Farhadi - Peyman Maadi, Leila Hatami and Sareh Bayat)



Aile ile izlenilecek film: Bacheha-Ye aseman (Children of Heaven)(1997)


 (Majid Majidi - Mohammad Amir Naji, Amir Farrokh Hashemian and Bahare Seddiqi)